17 Ağustos 2010 Salı

Kunduzlar

KUNDUZLAR





HARUN YAHYA














Bu çalışmada kullanılan ayetler Ali Bulaç'ın hazırladığı
"Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı" isimli mealden alınmıştır.



Birinci Baskı Nisan 2001


VURAL YAYINCILIK
Çatalçeşme Sok. Üretmen Han
No: 27/13 Cağaloğlu-İstanbul
Tel: (0 212)511 42 30


Baskı:SEÇİL OFSET
100 Yıl Mahallesi MAS-SİT Matbaacılar Sitesi
4. Cadde No:77 Bağcılar-İstanbul Tel:(0 212) 629 06 15


www.harunyahya.org - www.harunyahya.com - www.harunyahya.net


YAZAR ve ESERLERİ HAKKINDA

Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar, 1956 yılında Ankara'da doğmuş, ilk, orta ve lise öğrenimini Ankara'da tamamlamıştır. Daha sonra İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ve İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde öğrenim görmüştür. 1980'li yıllardan bu yana, imani, bilimsel ve siyasi konularda pek çok eser vermiştir. Bunların yanısıra, yazarın evrimcilerin sahtekarlıklarını, iddialarının geçersizliğini ve Darwinizm'in kanlı ideolojilerle olan karanlık bağlantılarını ortaya koyan çok önemli eserleri bulunmaktadır.
Yazarın müstear ismi, inkarcı düşünceye karşı mücadele eden iki Peygamberin hatıralarına hürmeten, isimlerini yad etmek için Harun ve Yahya isimlerinden oluşturulmuştur. Yazar tarafından kitapların kapağında Resulullah'ın mührünün kullanılmış olmasının sembolik anlamı ise, kitapların içeriği ile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-ı Kerim'in Allah'ın son kitabı ve son sözü, Peygamberimizin de hatem-ül enbiya olmasını remzetmektedir. Yazar da, yayınladığı tüm çalışmalarında, Kuran'ı ve Resulullah'ın sünnetini kendine rehber edinmiştir. Bu suretle, inkarcı düşünce sistemlerinin tüm temel iddialarını tek tek çürütmeyi ve dine karşı yöneltilen itirazları tam olarak susturacak "son söz"ü söylemeyi hedeflemektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal sahibi olan Resulullah'ın mührü, bu son sözü söyleme niyetinin bir duası olarak kullanılmıştır.
Yazarın tüm çalışmalarındaki ortak hedef, Kuran'ın tebliğini tüm dünyaya ulaştırmak, böylelikle insanları Allah'ın varlığı, birliği ve ahiret gibi temel imani konular üzerinde düşünmeye sevk etmek ve inkarcı sistemlerin çürük temellerini ve sapkın uygulamalarını gözler önüne sermektir.
Nitekim Harun Yahya'nın eserleri Hindistan'dan Amerika'ya, İngiltere'den Endonezya'ya, Polonya'dan Bosna Hersek'e, İspanya'dan Brezilya'ya kadar dünyanın pek çok ülkesinde beğeniyle okunmaktadır. İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Urduca, Arapça, Arnavutça, Rusça, Boşnakça, Uygurca, Endonezyaca gibi pek çok dile çevrilen eserler, yurtdışında geniş bir okuyucu kitlesi tarafından takip edilmektedir.
Dünyanın dört bir yanında olağanüstü takdir toplayan bu eserler pek çok insanın iman etmesine, pek çoğunun da imanında derinleşmesine vesile olmaktadır. Kitapları okuyan, inceleyen her kişi, bu eserlerdeki hikmetli, özlü, kolay anlaşılır ve samimi üslübun, akılcı ve ilmi yaklaşımın farkına varmaktadır. Bu eserler süratli etki, kesin netice, itiraz edilemezlik, çürütülemezlik özellikleri taşımaktadır. Bu eserleri okuyan ve üzerinde ciddi biçimde düşünen insanların, artık materyalist felsefeyi, ateizmi ve diğer sapkın görüş ve felsefelerin hiçbirini samimi olarak savunabilmeleri mümkün değildir. Bundan sonra savunsalar da ancak duygusal bir inatla savunmaktadırlar, çünkü fikri dayanakları çürütülmektedir. Çağımızdaki tüm inkarcı akımlar, Harun Yahya külliyatında fikren mağlup olmuşlardır.
Kuşkusuz bu özellikler, Kuran'ın hikmet ve anlatım çarpıcılığından kaynaklanmaktadır. Yazarın kendisi bu eserlerden dolayı bir övünme içinde değildir, yalnızca Allah'ın hidayetine vesile olmaya niyet etmiştir. Ayrıca yazarın bu kitaplardan elde ettiği hiçbir maddi kazancı da yoktur. Ne yazar ne de kitaplarının yayınlanmasına, tanıtım ve dağıtımına vesile olanlar, bundan maddi bir kazanç elde etmemekte, sadece Allah'ın rızasını kazanmak için hizmet etmektedirler.
Bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, insanların görmediklerini görmelerini sağlayan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmasını teşvik etmenin de, çok önemli bir hizmet olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu değerli eserleri tanıtmak yerine, insanların zihinlerini bulandıran, fikri karmaşa meydana getiren, kuşku ve tereddütleri dağıtmada, imanı kurtarmada güçlü ve keskin bir etkisi olmadığı genel tecrübe ile sabit olan kitapları yaymak ise, emek ve zaman kaybına neden olacaktır. İmanı kurtarma amacından ziyade, yazarın edebi gücünü vurgulamaya yönelik eserlerde bu etkinin elde edilemeyeceği açıktır. Bu konuda kuşkusu olanlar varsa, Harun Yahya'nın eserlerinin tek amacının dinsizliği çürütmek ve Kuran ahlakını yaymak olduğunu, bu hizmetteki etki, başarı ve samimiyetin açıkça görüldüğünü okuyucuların genel kanaatinden anlayabilirler.
Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaşaların, Müslümanların çektikleri eziyetlerin temel sebebi dinsizliğin fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulmanın yolu ise, dinsizliğin fikren mağlup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konması ve Kuran ahlakının, insanların kavrayıp yaşayabilecekleri şekilde anlatılmasıdır. Dünyanın günden güne daha fazla içine çekilmek istendiği zulüm, fesat ve kargaşa ortamı dikkate alındığında bu hizmetin elden geldiğince hızlı ve etkili bir biçimde yapılması gerektiği açıktır. Aksi halde çok geç kalınabilir.
Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmiş olan Harun Yahya külliyatı, Allah'ın izniyle, 21. yüzyılda dünya insanlarını Kuran'da tarif edilen huzur ve barışa, doğruluk ve adalete, güzellik ve mutluluğa taşımaya bir vesile olacaktır.


BECERİKLİ BARAJ İNŞAATÇILARI: KUNDUZLAR

Kitabımızın kahramanlarından ilki olan Emre, spor yapmaktan, kitap okumaktan ve özellikle hayvanlarla ilgilenmekten çok hoşlanan bir çocuk. Hayvanlarla ilgili okuduğu kitaplar sayesinde bu konuda oldukça bilgilidir. Üstelik Emre sadece herkesin bildiği hayvanlar değil, bütün hayvanlar hakkında da bilgi sahibidir. Resimlerde gördüğü hayvanları hemen tanır, ne gibi özelliklerinin olduğunu çok detaylı bilir. Bu nedenle arkadaşları Emre'yi çok severler. Ders aralarında, yolda giderken onunla sohbet etmekten çok hoşlanırlar.
Emre'nin doğaya olan ilgisini sadece arkadaşları değil ailesi de çok iyi bilmektedir. Bu nedenle güzel havalarda, her hafta sonunu ve her tatili değerlendirip onu sürekli gezilere götürürler.
Emre, bu gezilerin içinde özellikle her sene bahar aylarında gittikleri kamptan çok zevk alır. Çünkü her sene kamp yerinde başına çok ilginç olaylar gelir. Kimi zaman çok değişik insanlarla tanışıp dost olur, kimi zaman da çok ilginç canlılar hakkında bilgi sahibi olur. Kamp zamanı yaklaştıkça Emre'nin heyecanı artar, çünkü onu ne gibi sürprizlerin ne tür maceraların beklediğini bilmemektedir.
Gelin şimdi Emre'nin başına bu kamp döneminde ne gibi olaylar geldiğini birlikte görelim ve kitabımızın diğer kahramanları ile tanışalım.


Bahar kampındaki ilk gün

Kamptaki ilk gün her zamanki gibi geçmiştir. Ailesiyle birlikte çadırlarını kurmuşlar ve eşyalarını yerleştirmişlerdir. Bütün bunları yapana kadar da akşam olmuştur. Emre keşfe çıkmak için sabahı beklemek zorundadır.
Emre ilk defa geldiği bu kamp yerinde etrafını tanımak için ertesi sabah erkenden kalkar, hemen babasını kaldırır ve ikisi birlikte yola koyulurlar. Her yer kocaman ağaçlarla doludur. Ağaçları geçince kenarında çok güzel rengarenk çiçekler bulunan gürültülü bir akarsuyla karşılaşırlar.
Akarsuyun güçlü sesinin, cıvıl cıvıl öten kuşların sesini bile bastırması Emre'yi çok heyecanlandırır. Gördüğü bu manzaraya hayran kalır, bir süre burada vakit geçirirler. Ancak vakit hayli geç olduğu için babası kampa dönme zamanının geldiğini söyler ve tekrar yola koyulurlar.
Kampta ablasına, abisine ve annesine, gündüz keşfettikleri muhteşem manzarayı ve akarsuyu büyük bir heyecanla anlatır. Onlar da ertesi gün mutlaka Emre'yle birlikte gelmek istediklerini söylerler. Zaten onlar da bu güçlü su sesinin nereden geldiğini çok merak etmişlerdir.
Ertesi gün ablası ve abisiyle birlikte çevreyi keşfe çıkarlar. Akarsuyun kenarına geldiklerinde Emre su kenarında dün var olan birkaç ağacın kesildiğini fark eder. Büyük bir itinayla kesilmiş olan ağaçların sadece kökleri vardır. Emre bunu kimin ve neden yapmış olduğunu merak ederken ablası Emre'ye seslenir:
"Emre bak, suyun üzerinde ağaç kütükleri var."
Emre çok şaşırmıştır. Neden böyle bir şey yapmış olabilirler ki diye düşünür. Etrafta da kimse yoktur. O gün su kenarında biraz daha vakit geçirdikten sonra kampa geri dönerler.
Emre ve kardeşleri o günü takip eden günlerde de su kenarına giderler. Ama her gün biraz daha merak içinde kampa geri dönerler. Çünkü her gün birkaç ağacı daha kesilmiş ve su üzerinde üst üste dizilmiş olarak bulurlar. Ayrıca ağaçlar dallarından özenle ayırılmış, dallar ve kütükler üst üste özellikle koyulmuş gibidir. Akarsuyun o güçlü sesi de azalmış ve küçük bir göl oluşmaya başlamıştır. Emre bu olayların gelişigüzel yapılmadığını düşünmeye başlamıştır. Sanki birisi bir amaç uğruna her gün gelip akarsu kenarında büyük bir itinayla çalışıyordur. Peki ama bu esrarengiz kişi kimdir?
Emre bu olayları çözmek ve merakını yenmek için bir plan yapar. Akarsu kenarına hiç gitmediği kadar erken bir saatte sessizce gidecektir. Böylece bütün bunları yapanı bulacağını düşünür. Planını abisine anlatır ve kendisiyle gelmesi için onu ikna eder. Sabah erkenden Emre'nin planını uygulamaya başlarlar.


Emre esrarengiz
yabancılarla karşılaşıyor...

Emre akarsuya yaklaşırken parmak uçlarında ve mümkün olduğunca sessiz yürümeye başlar. Su kenarına ulaştığında suyun üzerindeki dal ve kütüklerin biraz daha çoğalmış olduğunu görür. Etrafına bakıp yine kimsecikler yok diye düşünür. Tam abisine seslenmek üzereyken birdenbire suyun üzerinde yüzen çok sevimli iki hayvan görür. Hemen saklanır. Hayvanlar Emre'yi fark etmedikleri için işlerine devam ederler. Bir süre sonra Emre'nin abisi de yanına gelir. Abisi; "Demek ki bütün ağaçları kesip, suya taşıyan kunduzlarmış" diye fısıldayarak hayretini belli eder. Emre kitaplarda gördüğü ancak o kadar da iyi tanımadığı kunduzları canlı görmüş olmaktan dolayı çok mutludur. Bütün gün bu iki ilginç görünümlü canlının gayretli çalışmalarını izlerler.
Emre'nin abisinin söylediğine göre kunduzlar suyun önünü kesmek, sonra da buraya bir yuva yapmak için çabalamaktadırlar. Kunduzların davranışları çok şaşırtıcıdır. Ağızlarında taşıdıkları dalları daha önceden suya bıraktıkları en büyük kütüğün önüne koyarlar. Sonra biri kıyıya çıkar ve su kenarına yakın bir ağaca yönelir. Kunduz önce ağacın yapraklarıyla biraz beslenir sonra dişleriyle ağacı dibinden kemirmeye başlar. Uzun bir süre ağacın etrafında dönüp dolaşarak, her taraftan eşit olacak şekilde büyük bir itinayla ağacı kemirir. Ağacın ayrılacak kısmı kalem ucu şeklini alıncaya kadar bu işe devam eder.
Kunduz ağaçları keserken Emre de bu küçücük hayvanın koskoca ağacı nasıl taşıyacağını düşünmektedir. Tam bu sırada ağaç doğrudan suyun üzerine düşer. Dolayısıyla taşıma problemi ortadan kalkmıştır.
Daha sonra diğeri gelir ve o da su kıyısındaki bir ağacı dibinden kemirmeye başlar. Onun kemirdiği ağaç da bir süre sonra doğrudan suya düşer. Başka bir tanesi, başka bir tanesi daha, bir tane daha… Kunduzların kestikleri bütün ağaçlar hiç şaşmadan suyun üzerine düşmektedir. Sanki kunduz, ağacı nasıl suya düşüreceğini hesaplayarak kemirmeye başlamaktadır.
Emre çok şaşırır çünkü onun aklına böyle bir taktik kullanarak ağaçları taşımaktan kurtulmak gelmemiştir. Abisine bu düşüncesini söylediğinde onun da aynı düşüncede olduğunu görür. Aralarında şöyle konuşurlar:

Abisi: Doğrusunu istersen benim de aklıma böyle bir çözüm gelmezdi. Ama evet bir kitapta okumuştum. Kunduzlar ağaçları tam suya düşürecek şekilde hesaplayıp, buna göre bir açıyla ağaçları kemiriyorlarmış. Ancak bazen başarılı olamadıkları da olurmuş. Böyle durumlarda da suya doğru düşüremedikleri ağaçları dişleriyle çekerek suya doğru taşırlarmış. Evet Emre, şimdilik bu kadar yeter sanırım. Sana kampa döndüğümde kunduzlar hakkında daha detaylı bilgiler vermemi ister misin? İstersen getirdiğimiz kitaplardan da kunduzlar hakkında bilgi toplayabiliriz.

Emre: Çok isterim. Kunduzların böyle hesaplar yapabilmeleri, daha doğrusu düşünerek hareket etmeleri beni çok şaşırttı, aklım karıştı. Neden akarsuyun önünü keserek yuva yapıyorlar? Ağaç yedikleri halde dişleri hiç mi aşınmıyor? Kafamda o kadar çok soru var ki, bütün gece seninle konuşabilirim.

Abisi: Tamam ama hemen kampa dönmemiz gerekiyor. Konuşmaya daldık hava kararmak üzere. Annem bizi merak etmeden dönelim. Ayrıca hem çok uykum geldi, hem de çok yoruldum. Hadi acele et.
Kampa dönmek için aceleyle yola çıkarlar. Ancak kafasındaki soru işaretleri Emre'yi yol boyunca rahat bırakmaz. Kampa gittiklerinde annelerinin onlar için hazırladığı lezzetli yemeklerden yerler. Sonra birlikte kitaplara bakmaya başlarlar, tam kunduzlar hakkında birşeyler okumaya başladıklarında Emre hiç beklemediği bir sürprizle karşılaşır. Abisi uykuya dalmıştır. Emre de kitapları kendi başına okumaya başlar.
Bu, Emre'nin kafasındaki sorularla başbaşa kalması demektir. Emre yeni bir plan daha yapar. Yarın sabah erkenden gidip, kunduzlarla tanışacak neler yapacaklarını onlardan öğrenecektir. Ve bir süre sonra o da uykuya dalar…


Büyük bir sürpriz

Emre sabah erkenden kalkar ve sessizce akarsuya gider. Onları yine çalışıyorken bulur. Bütün cesaretini toplar ve kunduzların yanlarına gidip onlarla konuşmaya başlar.

Emre: Merhaba, benim adım Emre. Sizinle arkadaş olabilir miyim?

Sevimli hayvanlar önce biraz irkilirler ancak sonra Emre'nin dost tavrını görünce biraz daha büyükçe olanı öne atılıp konuşmaya başlar.

Bay Kunduz: Tabii. Benim adım Bay Kunduz, yanımdaki de eşim Bayan Kunduz, tanıştığımıza çok memnum oldum.

Emre buna çok sevinmiştir. Çünkü artık merak ettiklerini onlara sorabilecektir. Hemen sohbet etmeye başlarlar.
Emre: Sizi bir süredir merakla izliyorum. Sormak istediğim o kadar çok soru var ki... Önce şu ağaç kütükleri ile başlayalım. Ağaç kütüklerini neden suya taşıyıp üst üste koyuyorsunuz Bay Kunduz?

Bay Kunduz: Emreciğim, bizim gibi bütün kunduz çiftleri kendilerine yeni yuva yapmak için göç ederler. Biz de bir süre önce buraya göç ettik yani bu akarsuya yeni taşındık. Şimdi kendimize bir yuva inşa ediyoruz. Ancak bunu yapabilmemiz için durgun bir suya ihtiyacımız var. Bu yüzden öncelikle akarsuyun önünü kesmemiz gerekiyor. Biz de bunun için ağaçları üst üste koyup suyu keserek gördüğün suni gölü oluşturduk.

Emre: Yani siz bir baraj mı yapıyorsunuz? Bu müthiş birşey. Biliyor musunuz, biz insanlar da suyun akışını kesmek için yüzyıllardan beri aynı şekilde barajlar yapıyoruz. Geçen gün coğrafya dersinde öğretmenim bize ülkemizdeki barajları ve yapılışlarını anlatmıştı. Ben çok şaşırmıştım. Çünkü o kadar güçlü akan suyun önüne bir inşaat yapılması çok zor diye düşünmüştüm. Ama sizin yaptığınız bizimkinden çok daha şaşırtıcı ve zor. Böylesine güçlü akan bir suyu durdurmayı nasıl başarıyorsunuz? Bu nereden aklınıza geldi? İnsanların yaptıkları barajlara bakıp mı karar verdiniz?…

Emre heyecan içinde sorularını arka arkaya sıralarken Bay Kunduz, Emre'nin sözlerine ve şaşkınlığına bir süre güler. Çünkü yaptıkları iş onlar için çok kolaydır, hiç zorlanmadan yapmaktadırlar.

Bay Kunduz: Dur Emre dur, biraz soluk al. Bütün sorularına sırasıyla cevap vereceğim. Hiç merak etme, herşeyi öğreneceksin. Biz baraj yapmayı da, böyle bir yuva yapmayı da doğar doğmaz biliriz. Tabi ki bu kendiliğinden bizim aklımıza gelmedi. Durup duruken bir gün "hadi gelin baraj kurup, suyun ortasına bir yuva yapalım" demedik. Bütün bunları biz zaten biliyorduk. Daha doğmadan bütün bunlar bize öğretilmişti. Bu yüzden biz işimizi bu kadar iyi yapıyoruz. Nerede nasıl davranacağımızı çok iyi biliyoruz. Koca ağaçları nasıl devireceğimizi, nasıl suya taşıyacağımızı da bu sayede biliyoruz.

Emre, Bay Kunduz'u şaşkınlık içinde dinlerken birdenbire arkasında bir ses duyarak irkilir:

Abisi: Ben sana bütün bu sorularının cevabını verebilirim Emre. Ama önce bana bir açıklama yapman gerekiyor. Neden kamptan tek başına ayrıldın? Bıraktığın notu görmeseydim seni çok merak edebilirdik.

Emre: Abiciğim, ben, şey... Çok özür dilerim o kadar heyecanlıydım ki, kendimi buraya gelmekten alıkoyamadım. Ama notumu göreceğini bildiğim için böyle yaptım. Lütfen bana bütün bunları kunduzlara kimin öğrettiğini söyler misin?

Abisi: Peki tamam. Bak Emre, geçen hafta seninle Kuran okumuştuk. Hatırlarsan okuduğumuz ayetlerden pek çoğunda gökleri, yeri ve ikisi arasındaki herşeyi yaratanın Allah olduğu yazıyordu. Bunun üzerine seninle teker teker bildiğimiz hayvanları ve yaptıkları olağanüstü işleri düşünmüştük ve bütün bunları kendiliklerinden yapamayacakları sonucuna varmıştık. Onlara nasıl davranacaklarını öğreten birinin olduğunu anlamıştık.

Emre: Evet çok iyi hatırlıyorum.

Abisi: İşte Emreciğim, bütün canlılar kendilerine Allah'ın öğrettiği şekilde davranırlar. Daha doğdukları andan itibaren hepsi nasıl davranacaklarını çok iyi bilir. Biz insanlar, hayvanların yaptıklarını çözmek için yıllarca çalışırız. Teknolojik aletler kullanırız, kitaplar okuruz, deneyler yaparız. Ama hayvanlar bizim anlamak için çalışıp çabaladığımız işleri büyük bir kolaylıkla yaparlar. Örneğin uzman insanların yapamayacağı hesaplamaları bile hiç zorlanmadan yaparlar. Bay Kunduz ve Bayan Kunduz da kendilerine Rabbimizin öğrettiklerini yapıyorlar. Şimdi Bay Kunduz neler yaptıklarını anlatırsa, o zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksın.

Bay Kunduz: Evet, Emre. Biraz sonra sana yapacağımız yuvanın detaylarını anlatacağım. Bizim kendi aklımızı kullanarak böyle bir şey yapmamızın mümkün olmadığını kendin göreceksin.

Emre, Bay Kunduz'un ve abisinin anlattıklarını büyük bir dikkatle dinlemektedir. Ne kadar önemli bir konuşma yaptıklarının farkındadır. Bu yüzden bütün dikkatini toplayıp, aklına takılan bütün soruları sormaya karar verir.

Emre: Bay Kunduz gördüğüm kadarıyla bu gölü oluşturmak için ağaç keserken ellerinizi ve dişlerinizi kullanıyorsunuz. Peki sizin dişleriniz nasıl bu kadar dayanıklı? Mesela ben bir dalı ısırmaya kalksam benim dişlerim hemen kırılır. Ben sizin yaptıklarınızı kesinlikle yapamam.

Bay Kunduz: Çok güzel bir soru. Eşim ve ben 1 sene içinde 400'e yakın ağacı devirebiliriz. Üstelik bu işlemlerin hepsini de dişlerimizle kemirerek yaparız. Ağaç dallarını kemirirken dört tane ön dişimizi kullanırız. Seninkiler kadar olmasa da bizim de dişlerimiz zaman içinde aşınır ve zaman zaman da kırılır. Ancak bu bizi hiç etkilemez çünkü kesici ön dişlerimiz çok kısa bir sürede uzar. Bu hayatımız boyunca hep böyle devam eder.

Emre: Yani tıpkı bizim tırnaklarımızın uzaması gibi sizin de dişleriniz mi sürekli uzuyor?

Bayan Kunduz: Bu soruna da ben cevap vereyim Emre. Evet öyle de diyebiliriz. Allah bizim diş yapımızı diğer bütün canlılardan farklı bir özellikte yaratmıştır. Eğer böyle olmasaydı, hem beslenemezdik hem de yuva yapamazdık. Bu da bizim için çok kötü olurdu. Hatta açlıktan öleceğimiz için soyumuz tükenirdi, yani bugün biz burada olamazdık. Hatta dünyada tek bir kunduz bile bulamazdın. Ancak gördüğün gibi ben ve Bay Kunduz da dahil bütün kunduzların dişleri çok çabuk uzar. Dişlerimiz bizim için çok ama çok önemlidir.

Emre: Peki yüzmeyi nasıl öğrendiniz? Ben daha yeni yeni yüzmeye başlamışken, siz nasıl bu kadar mükemmel bir şekilde yüzebiliyorsunuz.

Bay Kunduz: Emreciğim, bizim gibi bütün kunduzlar doğduktan kısa bir süre sonra yüzmeye başlarlar. Bu bizim için çok kolaydır. Çünkü vücudumuz yüzmeye çok uygundur. Bir kere ayaklarımız perdelidir, bu yüzden suyu kolayca iteriz. Arka kuyruklarımızsa dev bir palet gibidir, bu sayede suyun içinde çok rahat hareket ederiz. Sen nasıl suyun altında gözünün içine su girmesin diye ve görebilmek için gözlük takıyorsan bizim de doğal gözlüklerimiz vardır. Suyun altındayken kulaklarımız ve burun deliklerimiz suyun içeri girmesini engelleyecek şekilde kapanarak korunur. Ve gözlerimizde de yarı saydam olan üçüncü bir göz kapağı vardır. Bu da bizi suyun etkilerinden korur.

Emre: Küçük dostlarım biliyor musunuz, ben de ayağıma palet takıp çok rahat ve hızlı bir şekilde yüzebiliyorum. Ama tabii ki benim paletlerimi babam satın alıyor, sizse bunlara doğuştan sahipsiniz. Allah sizi tam ihtiyacınız olan özelliklerle yaratmış.

Abisi: Evet Emre çok güzel söyledin. Bay Kunduz, bize biraz da yaptığınız barajdan bahseder misiniz?

Bay Kunduz: Baraj için ilk iş olarak kalın dalları dere yatağının içine doğru iteriz. Ardından daha ince dalları, daha ağır olanların üzerine yığarız. Ancak bunları akarsu yatağına sağlam bir şekilde yerleştirmemiz gerekir. Yoksa akan su yaptıklarımızı alır götürür. Bunun için önce büyük kazıkları taşlarla ağırlaştırarak akarsuyun içinde iyice sabitleriz. Ama böyle bırakırsak kolayca dağılacağı için başka bir destek daha yapmamız gerekir. Bu yüzden yığdığımız dalları, kil ve yapraklardan yaptığımız özel bir harçla birbirlerine yapıştırırız. Bu harç su geçirmez ve suyun aşındırıcı gücüne karşı da çok dayanıklıdır.

Emre: Zaten böyle olmasaydı, suyun içinde kuru bir yuva üretemezdiniz ki, bütün çabalarınız boşa gidebilirdi.

Bayan Kunduz: Doğru söylüyorsun Emre. Ancak yaptığımız bu set son derece dayanıklıdır ve her geçen gün biraz daha büyür ve daha sağlam olur. Set büyüdükçe önünde oluşan su birikintisi de yükselir. Birkaç aylık çalışmamız sonunda gördüğün gibi bir baraj göleti oluşur. Ancak gölet büyüdükçe barajı da sağlamlaştırmamız ve bir yandan da çatlaklarını onarmamız gerekir. Biraz önce Bay Kunduz'un da söylediği gibi kuyruğumuzla ağaçların aralarını hem çamurla doldururuz hem de çalılarla kapatırız. Ha, bu arada çok önemli bir şey daha var. Onu da sana söyleyeyim. Barajımızın şekline dikkat ettin mi? Bir yaya benziyor değil mi? İşte bu yay gibi içe doğru bükülmüş şeklin adı iç bükeydir. Bütün kunduzlar barajlarını iç bükey olarak yaparlar. Tek amacımız barajın suyun önünü 45 derecelik bir açıyla kesmesidir.

Bay ve Bayan Kunduz'un söyledikleri Emre'yi çok fazla heyecanlandırır. Bu heyecanla Emre söze atılır.

Emre: Siz bunu nereden biliyorsunuz? Hani size biraz önce öğretmenimizin bizi götürdüğü baraj gezisinden bahsetmiştim ya, işte o gün öğretmenimiz günümüzdeki barajların şeklinin de tam sizinkiler gibi yani içe doğru bükülen şekilde yapıldıklarını söylemişti. Buna iç bükey deniliyormuş. Bu şekil sayesinde suyun önünü tam 45 derecelik bir açıyla kesebiliyorlarmış ve su basıncına karşı koyabilecek en dayanıklı barajlar da iç bükey barajlarmış. Ama Bay ve Bayan Kunduz siz böyle birşeyi nasıl biliyorsunuz? Size bunu kim öğretti? Barajı mühendislerin yaptıklarını biliyorum, benim ablam da mühendis ama senelerce okudu, sonra yurt dışına gitti ve öyle mühendis oldu. Siz okula gidemeyeceğinize göre bunları nasıl biliyorsunuz? Deneye deneye mi buldunuz? Size bu bilgileri kim öğretti?

Abisi: Bak Emre, elbette ki bunları kunduz ailesinin tesadüfen yapması mümkün değil. Sen bana daha önce Darwin isimli bir kişi ile ilgili sorular sormuştun, hatırlıyor musun? Hani okuduğun kitaplardan birinde hayvanlar tesadüfen var oldular, tesadüfen bu özellikleri kazandılar diyordu. Sen de bunu çok saçma bulmuş ve Darwin'in söylediklerinin birer yalan olduğunu bana söylemiştin.

Emre: Evet çok iyi hatırlıyorum ve ne demek istediğini de anladım abiciğim. Tabii ki Bay ve Bayan Kunduz'un bunları Darwin'in yalanlarında olduğu gibi tesadüfen öğrenmelerine imkan yok.

Bay Kunduz: Emreciğim, sana daha önce de söylediğim gibi biz bütün bunları doğdumuz andan itibaren biliriz. Sen çok akıllı bir çocuksun. Tabi ki ben okula gitmedim. Böyle bir şeyi deneyip yanılarak bulmam da elbette ki imkansız. Sana böyle saçma birşey söyleyen olursa ona şu soruları sorabilirsin.
Bir kunduzun mesela benim ya da Bayan Kunduz'un bu yuvayı yapmayı tesadüfen keşfetmiş olduğumuzu varsaysak bile bütün kunduzlar böyle yuva yapıyor, hepsi mi bunu tesadüfen mi keşfettiler?
Benim dişlerim aşındıkça yerine yenileri çıkıyor ama bu bütün kunduzlarda böyle. Bunun tesadüfen olmayacağı çok açık değil mi?
Gördüğün gibi Emreciğim, böyle birşeyin olmayacağını, bu fikrin ne kadar saçma olduğunu anlamak için biraz düşünmek yetiyor. Ablanı ilk gördüğünde barajların 45 derecelik açıyla inşa edileceklerini hangi derste okuduklarını, nasıl hesaplar yaptıklarını sorarsan ne demek istediğimi daha iyi anlarsın.

Emre: Çok haklısınız Bay Kunduz. Bütün bunların size çok üstün akla sahip biri tarafından öğretildiği çok belli. Annem Allah'ın sonsuz akıl sahibi olduğunu söylemişti. Aynı anda hem size hem diğer kunduzlara hem de şimdiye kadar yaşamış bütün kunduzlara bunu öğretmiş olması, Rabbimizin benzersiz aklını bize gösteren kanıtlardan biri. Üstelik bir tek size değil, bütün canlılara, yaptıklarını Allah'ın öğrettiğini de ben biliyorum.

Abisi: Evet Emre. Allah herşeye güç yetirendir ve tüm canlıları yaratandır. Bununla ilgili sana Kuran'dan bir ayet hatırlatacağım:

Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)


Koyu sohbet
devam ediyor...

Emre: Bir de "barajı yuvamızı yapmak için inşaa ediyoruz" dediniz Bay Kunduz. Ama ben yuva falan göremiyorum. Sadece kütükler var. Yuvanızı nereye yapıyorsunuz?

Bay Kunduz: Haklısın. Yuvamızı böyle dışarıdan bakarak görmenin imkanı yoktur. Zaten bunu özel olarak böyle yaparız ki daha güvenli olsun. Barajı inşa ederken bir yandan da göletin kenarında toprağa yakın bir yerde yuvayı hazırlarız. Yuva üstten bakıldığında bir tahta yığını gibi durur. Ama bu seni sakın kandırmasın, aslında içini çok iyi tasarlarız. Öncelikle bizim için güvenlik çok önemlidir. Bu nedenle yuvaya giriş sadece su altındandır. Tabii ki her isteyen içeri kolayca giremez. İçeri girmek için sadece bizim bildiğimiz gizli bir tünelden geçmek gerekir.

Emre: Çok güzel. Eviniz aynı, hendekle çevrili kalelere benziyor. İçeri girmek neredeyse imkansız gibi.

Bay ve Bayan Kunduz Emre'nin bu söylediklerine kahkahalarla gülerler.

Bay Kunduz: Tüneli geçtikten sonra saklı bir oda ortaya çıkar. Bu odayı su seviyesinin üstünde olacak şekilde yaparız. Ailemizle birlikte bu kuru ve güvenli odada yaşarız. Bazen de yuvamızı iki katlı yaparız. Birinci kat giriş ve salon odası, ikinci kat yemek ve yatak odası olur. Yuvalarımızın iki ayrı sualtı girişi bir de üst tarafta yer alan havalandırma kanalı vardır. Bu şekilde hem dış tehlikelerden korunuruz hem de konforlu bir yuvada yaşarız.

Emre: Bu olağanüstü bir şey. Dıştan hiç anlaşılmıyor, sanki orada yığılmış kütükler varmış gibi. Çok akılcı bir düzenleme. Bir sorum daha var. Bu göletin yüksekliği ne kadar? Buradan bakıldığında oldukça yüksek görünüyor.

Bay Kunduz: Kimi zaman 3-4 metreyi bulur. Aslında yuvamızı kurmak için bu kadar derin suya ihtiyacımız yok. Ancak kış mevsimi geldiği zaman göletin üstündeki su donar ve oldukça kalın bir buz tabakası oluşur. Su yeterince derin olmazsa donma gölün derinlerine kadar ilerler ve tüm gölet bir buz kalıbına döner. Tabii biz bu durumda suyun içinde hareket edemeyiz. Bu yüzden biz de göleti alabildiğince derinleştiririz. Bu sayede kışın göl buzla kaplansa da, buzun altında kalın bir su tabakası kalır. Bu, hareketimiz ve beslenmemiz için yeterlidir.

Abisi: Gördüğün gibi Emre, Bay Kunduz ve Bayan Kunduz ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar. Gölün üstünde bir yuva yapmaya kalksak bunların hiçbiri bizim aklımıza bile gelmeyebilirdi. Ama dostlarımız daha sonraki günlerde neler olur diye düşünüp ona bile çözüm buluyorlar. Elbette bu yetenekleri onlara veren, böyle incelikleri düşünmelerini sağlayan, yapacakları işleri onlara öğreten Allah'tır.
Emre'nin aklına yine ablası gelmiştir. Sizin de bildiğiniz gibi ablası inşaat mühendisidir ve inşaat mühendisi olabilmek için yıllarca okula gitmiş ve çok çalışmıştır. Emre bir gün ablasının odasına girmiş ve ödevlerine bakmıştır. O güne kadar ablasının hep bina, köprü gibi şeyler çizdiğini zannetmiştir. Ancak ödevlere baktığında çok şaşırmış ve hiçbir şey anlamamıştır. Yaptığı şeyler çok emek isteyen, zor ve karmaşık şeylerdir. Ablasının kağıdında o kadar çok ve iç içe geçmiş çizgi ve sayı vardır ki neyin ne işe yaradığını anlamamıştır. Ablasına bunların ne olduğunu sorduğunda bu çizimlerin sonucunda bir binanın inşa edileceğini öğrenmiş ve hayretler içinde kalmıştır.
Emre o güne kadar inşaat mühendisliğinin bu kadar zor bir iş olacağını hiç düşünmemiştir. Üstelik ablası kendi yaptığının sadece işin tasarım kısmı olduğunu söylemiştir. Bundan sonraki aşamadaysa işçiler devreye girmekte ve gerekli araç ve malzemelerle binayı inşa etmektedirler.

Emre: Gerçekten çok ilginç. Evlerinizi tıpkı mühendis ablamın yaptığı gibi önceden belirlenmiş bir plana uygun olarak yapıyorsunuz. Her davranışınızda çok büyük bir akıl var. Ablamın o karmaşık hesapların içinde, geceler boyunca nasıl çalıştığı aklıma geliyor da…

Abisi: Çok haklısın. Benim de aklıma Selin gelmişti. Kunduz dostlarımız hem Selin'in yaptığı zor işi yapıyorlar hem de inşaat işçilerinin işini. Bu da Allah'ın onlara verdiği yeteneklerin ne kadar olağanüstü olduğunu gösteren başka bir yön. Ancak küçük dostlarımız, bizim artık kampa dönme vaktimiz geldi. Herşey için size teşekkür etmek istiyorum. Emre merak ettiği bütün soruların cevabını almış oldu. Artık sizinle vedalaşmak zorundayız.

Emre: Ben de size teşekkür etmek istiyorum. Sizinle sohbet etmekten çok büyük zevk aldım. Ancak vedalaşmak istemiyorum çünkü burada kaldığımız günler boyunca izin verirseniz sizi sık sık ziyaret etmek istiyorum.

Bay ve Bayan Kunduz: Hoşçakal Emre. Tabii ki istediğin zaman gelebilirsin. Yuvamızın tamamlanmış halini de görmüş olursun. Hoşçakal.

Emre, sevimli kunduzların yaptıklarına hayran kalmıştır. Sorularının cevabını almıştır ve bütün öğrendiklerini anlatmak için hemen kampa dönmek istemektedir.
İşte çocuklar, Emre'yle birlikte siz de sevimli kunduzlar hakkında bilgi sahibi oldunuz. Gördüğünüz gibi Emre'nin yeni arkadaşları doğuştan gelen bir yetenekle zor ve karmaşık bir inşaat tasarımı yapıyorlar. Ve sonra bunu büyük bir ustalıkla uyguluyorlar. Kunduzlar Emre'nin ablası gibi yıllarca okula gidip çalışmazlar. Ancak ne yapacaklarını çok iyi bilirler. Çünkü kunduzlara bütün bunları öğreten üstün bir güç vardır. Bu güç hepimizi yaratan yüce Allah'tır.
Unutmayın! Kunduz gibi bir canlı tesadüfen baraj yapma yeteneği kazanamaz. Vücudunu tam ihtiyacına uygun bir hale kendi kendine getiremez. Su basıncına karşı en dayanıklı baraj şeklini de kendi kendine bulamaz. En önemlisi de bu yeteneklere başka kunduzların da sahip olmasını sağlayamaz.
Bir de şunu hatırlatalım: Kunduzlar, tüm bu özelliklerinden herhangi biri dahi eksik olsa yaşayamazlar. Örnek olarak dişlerini düşünelim. Eğer hiç aşınmadıkları halde arka dişleri de kesici ön dişleri gibi sürekli olarak uzasa, arka dişler aşırı büyüyecek, kunduzun çenesini zorlayacak ve ağzını kullanılmaz hale getirecektir.
Bu durumda kunduz nasıl ağaç kemirip baraj yapabilir? Yuvasını nereye kurabilir? Tabi ki bunların hiçbirini yapamaz ve ağız yapısından dolayı yemek bile yiyemeyip hemen ölür.
Üstelik kunduzun dişlerinden başka pek çok organı da yaptığı işe uygun şekildedir. Su altında çalışırken gözünün zarar görmesini engelleyen şeffaf perdeler, burnuna ve kulak içlerine su kaçmasını engelleyen özel kapakçıklar sadece kunduzlara özgüdür. Ayrıca kunduzun su içinde bir balık gibi hareket etmesini sağlayan taraklı arka ayakları ve yassı, geniş ve sert bir kuyruğu da vardır. Bütün bunlar kunduzun doğuştan sahip olduğu ayrıcalıklardır.
Şimdi neden Emre'nin küçük arkadaşının özelliklerine hayran kaldığını daha iyi anlamışsınızdır.
Emre'nin küçük arkadaşları, doğdukları ilk andan beri bu vücut yapısına, baraj inşa edecek bilgilere ve özel yeteneklere sahiptirler. Bütün kunduzlar kendilerine Allah tarafından öğretilen yani "ilham edilen" bilgileri kullanarak yuvalar yaparlar. Onlara bütün bunları veren ve üstün bir yetenekle yaratan sonsuz güç sahibi Allah'tır.
Allah bütün canlıları ihtiyaçlarına ve yaptıkları işlere tam uygun özelliklerde yaratmıştır.
Allah'ın şefkati bütün canlıları kaplamıştır. Bir Kuran ayetinde Allah bize şöyle söylemektedir:

Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. (Taha Suresi, 98)